download (2)

CUMHURBAŞKANI AKINCI: “BU KEZ DE BAŞARISIZ OLURSAK BÖLÜNME KALICILAŞIR”

“DİPLOMASİDE NOKTA OLMAZ, VİRGÜL OLUR, NOKTALI VİRGÜL OLUR DEVAMI GELİR. AMA SANIRIM KIBRIS SORUNUNDA DOYUM NOKTASINA ULAŞILDI” “BEN İSTEMEM DEMEKLE GARANTİLER ORTADAN KALKMIYOR YA DA ÜÇ GARANTÖR ÜLKEDEN BİR TANESİ, ÖRNEĞİN YUNANİSTAN BEN ARTIK ÇEKİLDİM, VAZGEÇTİM DOLAYISIYLA BU İŞ BİTTİ DEMEKLE OLMUYOR” Lefkoşa, 11 Aralık 15 (T.A.K): Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Kıbrıs sorununda doyum noktasına ulaşıldı. Yine bir başarısızlığa uğranırsa, bu kalıcı bölünmeye doğru gider diye düşünüyorum” dedi. Akıncı, dün İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi’nde verdiği konferansın ardından, NTV’ye açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanlığından verilen bilgiye göre, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, NTV’nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle: Soru: Mayıs 2016’da Rum kesiminde yapılacak seçimlerden önce bir çözüme ulaşılması yönünde bir irade beyan etmiştiniz. 7 aydır müzakereler devam ediyor. Gelinen nokta nedir? Bu hedef geçerliliğini koruyor mu? “İLK ÜÇ BAŞLIK BÜYÜK ORANDA ANLAŞMAYA VARILMIŞ” Cumhurbaşkanı Akıncı: Bence geçerliliğini koruyor. 6 başlık üzerinden yürüttüğümüz müzakerelerden ilk üç başlık büyük oranda anlaşmaya varılmış durumdadır. Tümüyle kapanmadı çünkü bütünlüklü çözüm kavramı içerisinde hareket ediyoruz. Soru: Hangi başlıklardı bunlar? Cumhurbaşkanı Akıncı: Mülkiyet, Garantiler ve Toprak en son olmak üzere öncelikle Yönetim Güç Paylaşımı, Ekonomi ve AB başlıkları. Bu üç başlıktan bahsediyorum. Büyük oranda aradaki farklılıklar aşıldı. Ancak tümüyle değil. Örneğin dönüşümlü başkanlık konusunda henüz mutabakat sağlanmadı. Ancak o noktada da bir olumlu sonuca ulaşacağımıza ben inanıyorum. Bütünlüklü kavramı nedeniyle ulaşılamıyor dedim. Onun da nedeni şu: tümü üzerinde mutabakat sağlanmadıkça parça çözümlerde varılan mutabakatlar geçerliliğini sürdürmüyor. O anlamda tümünü bir görelim, tüm resmi bir görelim ona göre diğer henüz onaylanmamış konuları da onaylarız anlayışı hakim olduğu için kapanmadan ilerleniyor. Ama mülkiyette de gelişmeler var. Toprak, garanti ve güvenlik konuları en sona bırakıldı dediğim gibi. Sonuçta ben şu inancımı koruyorum. Eğer aynı irade ve kararlılıkla devam edersek, ki biz kendi payımıza o kararlılığı sürdürmekteyiz, sürdüreceğiz, günün sonunda çözüm aylar içinde gelebilir. Yani yıllara ihtiyacımız yok. 47 yıldır süren bu müzakereler – 1968’de başlamıştı- aylar içinde bizi çözüme götürebilir. Mayıs olayı şudur: Güney’de parlamento seçimleri yapılacak Mayıs’ta. Seçim dönemleri hassas dönemlerdir. O bakımdan o noktaya gelmeden bir çözüme varalım diyorum. Bu da herkes için daha iyi olacak. “BEN İSTEMEM DEMEKLE BU GARANTİLER ORTADAN KALKMIYOR” Soru: Son dönemlerde gündemde olan konulardan biri garantiler. Rum yönetiminin garanti sisteminin değişmesini istemesi bir sır değil. Türk tarafının yaklaşımı nedir? Kıbrıslı Türkler için kabul edilebilir bir garanti sistemi nedir? Cumhurbaşkanı Akıncı: Garanti sistemi her şeyden önce bilinmelidir ki 1960’dan gelen ve uluslararası niteliği olan bir anlaşmadır ve dolayısıyla ben istemem demekle bu garantiler ortadan kalkmıyor ya da üç garantör ülkeden bir tanesi, örneğin Yunanistan ben artık çekildim, vazgeçtim dolayısıyla bu iş bitti demekle olmuyor. Bunun üç tarafı vardır. İki de toplum tarafı vardır. Dolayısıyla biz garantileri, önce neyi garanti edeceğimizi ortaya çıkardıktan sonra yani garanti ve güvenlik başlığı dışında diğer beş başlıkta yeterli mesafeyi alıp da artık üç aşağı beş yukarı neyi garanti edeceğimiz konusunu berraklaştırdıktan sonra beşli toplantıda ele alalım diyoruz. Buna üç garantör ve iki toplum dahil olsun diyoruz ve şu anlayışı ete kemiğe büründürebiliriz egzersizine girelim diyoruz. Nedir o? Elbette şu anda geçmişte olmayan bir gerçeklik var. Bulacağımız çözüm iki kesimli bir çözüm olacak. O anlamda da iki kesimliliğin geçerli olacağı bir anlaşma arıyoruz. Nedir iki kesimlilik? Kıbrıslı Türklerin nüfus ve mülkiyet çoğunluğu bağlamında kendi bölgelerinde yani kendi idare edecekleri bölgede çoğunlukta olmalarını istiyoruz. Bu geçmişte olmayan 1960 anlaşmalarında olmayan birşeydi. Biliyorsunuz Kıbrıslı Türkler adanın her tarafına dağınık vaziyette yaşıyorlardı. Şimdi iki kesimde, bir tarafta Rumlar bir tarafta Türkler. Yüzde yüz Türk yüzde yüz Rum demiyoruz, bu çağda böyle şey olmaz. Ama ağırlıklı olarak Kıbrıslı Türklerin çoğunlukta olacağı ve mülkiyetin de çoğunluğuna sahip olabilecekleri kendi bölgelerinde yönetimde olacakları bir yapı ek bir güvencedir. Ancak yine de sokaktaki adama sorduğunuz zaman Türkiye’nin garantisinin bir şekilde devamını istiyor. Rumların bir tehdit algısı yaşamayacakları Kıbrıslı Türklerin de kendilerini güvencede hissedecekleri bir formül üretilebilir anlayışındayım ancak bu dediğim gibi neyi garanti edeceğimizi önce ortaya çıkarmamız lazım. Ondan sonra bu konu beşli bir konferansta ele alınacak. Rumların sadece biz garanti istemiyoruz AB içinde garantiye ihtiyaç var mı ya da BM Güvenlik Konseyi’nin Daimi Üyeleri bunu yapsın söyleminin Kıbrıslı Türklere yeterli güvenceyi vermediğini biz görüyoruz, biliyoruz dolayısıyla günü gelince bunu değerlendirelim diyoruz. “ÇABAMIZ, BUNCA YILDAN SONRA İNSANLARI YENİDEN YERLERİNDEN SÖKÜP GÖÇMEN YAPMAK DEĞİL” Soru: En karmaşık konulardan biri mülkiyet; siz de değindiniz. Rum tarafından bazı açıklamalar oldu. İlk sözün, ilk mal sahibine verileceği şekilde. Bu da Kıbrıs Türk kesiminde tedirginliğe neden oldu. Bu konuda gelinen nokta nedir? Cumhurbaşkanı Akıncı: Mülkiyet konusunda Rum tarafı bazen kendi işine geleni ön plana çıkarıyor ve yanlış anlamalara neden oluyor. Mesela nüfus konusunda da benzeri oldu. Sanki daha işin başında, nüfusun oranının değişmezliğini kabul etmişiz gibi bir algı yaratılmasına neden olundu. İşte 1/4 oranından bahsedildi. Şu anda Kıbrıs Türk vatandaşları ile Kıbrıs Rum vatandaşları hepsi birleşik Kıbrıs’ın vatandaşları olacaklar. Onların oranı tam olmamakla birlikte bire dört olabilir. Ama doğal akışı içerisinde nüfus yıllar içerisinde nereye gelecekse, oraya gelecektir. Bunu önlemenin bir olanağı yok. Mülkiyet konusunda da yine benzeri yanlış anlamalara neden olacak bir söylem geliştirildi. İlk söz sahibi olmak başkadır, ilk müracaat hakkına sahip olmak başkadır. Konuşulan, 1974’te olan tapu sahiplerinin, ilk müracaat hakkının olmasıdır, bu da çok doğaldır. Yani bir mülk sahibi ortaya çıkacak ve benim mülküm var, işte belgem diyebilir. Şu talebim var diyecek. Ya iade istiyorum, ya tazminat istiyorum, ya takas istiyorum, ya kısmı takas ya da alternatif mülk gibi bir seçenek sunacak. Ama bunu kendi arzusuna göre alabilecek demek değildir. Çünkü orada 41 yıldır devam eden bir yaşam var. O insan da oraya gelmiş, yeni bir hayat kurmuş, yeni bir yaşam şekillenmiştir. Dolayısıyla biz daha ilk günden hem ilk mülk sahibinin hem de kullanıcının hak sahibi olacağını tescilledik ve bunu açıkladık. Bir de AİHM’de Demopulos davası var. O mahkeme kullanıcıların da yıllar içinde oluşan hakları olduğunu tescilledi. Orada kriterler söz konusu olacak. Yani Mülkiyet Komisyonu havaya bakarak karar vermeyecek. Elinin altında bir takım kriterler olacak. Şu anda yapmaya çalıştığımız, bu kriterleri müzakere edip belirlemektir. Geldiğimiz aşama budur. Ama bizim çabamız, bunca yıldan sonra insanları yerlerinden yeniden söküp göçmen yapmak değildir. İnsanlarımızı huzur içinde yaşatmak istiyoruz. Ama ilk mülk sahiplerinin de bir şekilde haklarını adıl bir şekilde almasını istiyoruz. O da nedir? Büyük oranda tazminattır. “SANIRIM KIBRIS SORUNUNDA DOYUM NOKTASINA ULAŞILDI” Soru: Siz Federal çözüm için, sizin neslinizin ve bu sürecin bir son şans olduğunu ifade ettiniz. Eğer bu Mayıs’a kadar da çözüm sağlanamazsa, Kıbrıslı Türkleri ve Kıbrıslı Rumları nasıl bir çözüm seçeneği bekliyor? Cumhurbaşkanı Akıncı:Ben bu konuda net olarak şunu söylüyorum; 47 yıldır süren bir müzakere süreci var ve 2004 yılında da çok kapsamlı bir çözüm planına bir tarafın hayır demesiyle çözülememiş bir Kıbrıs sorunu var. Dünya üzerinde başka bir toplum yoktur ki, çözüme ve AB’ye evet dediği halde bir başka toplumun hayır oyuyla bu çözümün ve AB’nin dışında kalmış olsun. Biz aşağı yukarı Anastasiadis ile aynı kuşağın insanlarıyız ve ikimiz de Annan Planı’na evet demiş liderleriz. Eğer bu dönemde de, Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan doğalgazı da dikkate aldığınızda, tüm tarafların yararlı çıkabileceği bir senaryonun olduğu bir ortamda, bu dönem gerek konjonktürel olarak, gerekse de iki lider olarak varlığımız, geçmişten de dersler çıkararak bizi bir sonuca götürebilir. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki bizden sonraki kuşaklar daha çok ayrılığa doğru gidecekler. Diplomaside nokta olmaz, virgül olur, noktalı virgül olur devamı gelir. Ama sanırım Kıbrıs sorununda doyum noktasına ulaşıldı. Yine bir başarısızlığa uğranırsa, bu kalıcı bölünmeye doğru gider diye düşünüyorum. “İLGİNİN ARTMASI DOĞAL” Soru: AB- Türkiye ilişkilerinde yeniden bir canlanma süreci başladı. Adada diplomasi trafiği oldukça yoğun. Bu müzakere sürecine Uluslararası dinamiklerin katkısı nedir? Cumhurbaşkanı Akıncı: Göreve geldikten sonra ortaya koyduğum çözüm iradesi ve hemen sıcağı sıcağına müzakerelere başlamış olmamız ve müzakerelerde de mesafe almış olmamız dünyanın ilgisini ve bu coğrafyadaki hem tehditler ve fırsatlar olgusunu değerlendirdiğinizde, bu ilginin artmasının doğal olduğunu görüyorsunuz. Türkiye ile AB’nin ilişkisinin mülteci krizden kaynaklanmış olsa da, yeniden rayına girmekte oluşunu memnuniyetle karşılıyorum. Türk –Rus gerginliğinden sonra, Türkiye’nin AB yolculuğunun ne kadar önemli olduğu kendini gösterdi. Bizim Kıbrıs’ta bulacağımız bir çözüm, Türkiye’nin güneyinden de bir enerji koridoru haline gelmesini sağlayabilir. Bu fırsat vardır. Türkiye’nin AB yolculuğunu daha da hızlandırabilir ve bu coğrafyada yeni bir ilişkiler sisteminin oluşmasına neden olabilir. Yani bir yandan, ne yazık ki, cansız çocuk bedenlerinin sahillere vurduğu bu coğrafyada yeni bir ilişkiler sistemini kurabiliriz. Türkiye-Yunanistan ilişkileri yeniden farklı bir boyuta gelebilir. Türkiye’nin Birleşik Federal Kıbrıs ile ilişkileri gelişebilir. Bundan Rumlar da kazanç sağlayabilirler. Türkiye’nin AB ilişkileri gelişebilir. İsrail gazı ile Kıbrıs gazının birleşerek, Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevkini düşündüğümüzde, Türkiye’nin İsrail ile ilişkisinin de düzelmesinin gerekli olduğunu görebiliyoruz. Bu coğrafyada, bu kan gölünün yaşandığı, huzursuzlukların, istikrarsızlıkların yaşandığı coğrafyada Kıbrıs, bir barış mesajı olabilir. Dünyaya ve bölgeye güzel bir örnek oluşturabilir ve bu bölgenin insanları ve devletleri bundan karşılıklı yarar elde edebilirler. Ben olayı böyle görüyorum ve bunun gerçekleşmesi için de var gücümle çalışıyorum. (AK/FEZ)

Bu makaleyi paylaş

Share on facebook
Share on google
Share on twitter
Share on linkedin
Share on pinterest
Share on print
Share on email